KAAN PINARCIOĞLU

İstanbul seçimleri üzerine...!

Görüntü çok önemli....

Olmak değil, oluyor gibi görünmekse bu işin kolay tarafı.

Yani “mış gibi” yapmak...

Bana göre ise “miş-mış” işleri samimiyet dışı zorunluluktan ortaya çıkan sonunda ise gerçeklerle yüzleşmek zorunda kalınan olaylar zinciridir.

Sözlerim yine Yozgat üzerine olacak ancak, söylediklerim birilerine laf atıyor(muş) gibi anlaşılabilir...

Konu şu;

Yozgatlıy(mış) gibi davranmak,

İlgileniyor(muş) gibi yapmak,

Oluyor(muş) gibi göstermek,

Otoritey(miş) gibi lanse ettirmek,

Vs, vs, vs...

24 Haziran seçimlerinden örnek vereyim hemen...

Öyle uzaktan parmakla göstererek değil kanlı canlı, isimli örneklerle anlatayım olayı sizlere...

İstanbul’da Büyükşehir Belediye Başkanlığı için seçimin tekrarlanacağı kararı üzerine bir çok siyasi İstanbul yollarına düştü. Bunun sebebi partilerinin ve kurumlarının görevlendirmeleri oldu.

Görev şu idi; “Kardeşim Yozgat kimliğini eline alacaksın, İstanbulda yaşayan en az resmi kayıtlı olan 146 bin Yozgatlıya ulaşıp, ideolojimizi hatırlat, onlara ihtiyacımız olduğunu söyle ve lehimize propaganda yaparak seçimlerde birlikte olmamız gerektiğini belirt.” Konu bu ve çok açık değil mi?

Bunu yapan oldu mu?

Evet oldu...

Ak Parti Yozgat Milletvekili Yusuf Başer yaptı bunu. Öyleymiş gibi efendime söyleyim miş gibi değil... Hangi partili, hangi mezhepten, hangi görüşten diye sormadan kapı kapı, esnaf, dernek, sokak gezdi ve dilinin döndüğünce meramını anlattı. Kişilerle karşılıklı soru cevaba girmeyi özellikle istedi... Dakikalarca konuşup ikna ettiği ve edemediği kişiler oldu ki ben bunun canlı şahidiyim.

Bunu başka yapan oldu mu?

Evet oldu...

MHP Yozgat Milletvekili Ethem Sedef yaptı.

Cumhur ittifakı çerçevesinde seçimlere yön vermek adına Yozgat ilçelerinde nasıl canla başla çalıştıysa İstanbul için de aynı özveri ve çabayla halka indi. Birebir, yüz yüze konuştu...

Her ikisi de evvela İstanbul’da yaşayan Yozgatlıların problemlerini, sorunlarını dinledi. Dertlerine derman olamazlar belki ama adamdan sayıp önlerine oturup, gözlerinin içine bakarak samimiyetlerini gösterdiler...

Tabii bir de “mış gibi” olanlar var...

Halktan uzak, bütünleştirip bir araya getirmekten ziyade, zümrelere ayırıp belli bir zümreyle hareket edenler de oldu.

Yozgatlıları şuncu, buncu gibi gördüler ya da birileri onları öyle yönlendirdi.

İstanbul’a gelip kendilerine yakın olan kişilerle, yine kendilerine yakın olan küçük grupları ziyaret ederek oy istediler. Ancak şunu bilmemeleri ya da öngörmemeleri çok tuhaftı...

Kendilerine yakın gördükleri insanlar da Ak Partiye oy verecekti zaten, yakın gördükleriyle birlikte ziyaret ettikleri de oylarını Ak Partiden yana kullanacaktı... Çalışıyor(muş), ikna ediyor(muş), kesin kazanıyor(muş) gibi görüntüler vererek hem kendilerini hem de sorumluluk veren kişiyi yanılttılar.

Yani bu bir kazanım değil, çalışıyor görüntüsü vermekten öteye gidemeyen bir “mış-muş” algısıydı...

Yeni insanlar tanıyıp onları etkilemektense zaten var olanla zaman geçirmekten öteye gidemediler.

Bir ilçe belediye başkanımızın ise şu sözü çok dikkatimi çekmişti;

“Yahu ben İstanbul’u hiç bilmem normalde, buraya seçim çalışması için görevle geldik ancak bizi hep kendi partimizin sempatizanları ve teşkilatlarıyla buluşturuyorlar. Bunlar zaten bize oy verecek, bizi ikna edeceğimiz kişilerle buluşturmayacaklarsa ne faydamız dokunabilir ki? Gidelim de bari seçildiğimiz ilçede kendi memleketimizde kendi işlerimiz ile uğraşalım...”

Ne yazık ki seçim çalışmaları bu şekilde devam etti ve sonucu da hepinizin malumu...

Biraz açık konuşuyorum bundan dolayı kızabilirsiniz ama bu söylediklerim doğrular değil GERÇEKLER!

Doğrular değişebilir ve görecelidir ancak gerçekler hakikatten şaşmaz...

Bu yazdığım şeyleri başka gazetelerde, başka mecralarda göremeyebilirsiniz, övünmek gibi olmasın ama gördüğümü söyleyebilecek kadar düzümdür.

Biraz bu mış-muş konusuna yoğunlaşmışken önümüzdeki günlerde de devam etmeyi düşünüyorum.

Ben açık açık söyleyim siz gizliden okuyun 😉

Haydi selametle...