HALİL AKBULUT

Okuduğunuz makale
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Anasayfa   /    Köşe Yazarları   /    Halil Akbulut   /    Bismillahirrahmanirrahim

26 Aralik 2017 - 23:02

halilakbulut@yozgatsonsoz.com

Halil Akbulut

HALİL AKBULUT

Bismillahirrahmanirrahim

Bizler bir işe başlamadan evvel işlerimiz rast gitsin ve bereketli geçsin diye besmele ile başlarız ya. Bu ilk yazım olduğu için besmeleyle başlamak içimden geldi. 
Daha önce makale yazmak bilgiyi başkalarıyla paylaşmak hayalimde hep vardı, şimdi nasip oldu. Bundan dolayı yazım biraz uzun olabilir sabrınız için şimdiden teşekkür ederim.
Mustafa Kemal Atatürk’ün Yozgat için söylediği gibi: “Bozok yaylasının yiğit evlatları varolun.” diyerek siz değerli hemşerilerime ben de geldim diyorum. Neden böyle dediğime gelince; hemşerim Kaan Pınarcıoğlu’nun Yozgat Sonsöz Gazetesi'ndeki ilk yazısında “selam ben geldim” demesine binaen; “selam ben de geldim” diyorum.
19. Yüzyılda dedemin dedesi Garip Ali’nin Ordu’nun ilçesi Fatsa’nın bir köyünden geçim sıkıntısı ve birazda ailevi nedenlerden ilk olarak Yozgat’ın Paşaköy’üne gelmiş. Sonra da Yozgat’ın merkeze bağlı -baraja da adını veren-Gelingüllü köyüne yerleşmiş. Çoğumuzun en azından bir kere balık tutmaya geldiği bu köyü kendi köyüne benzetmiş ve burada hayat sürmeye karar vermiş. 
Garip Ali’nin torunlarından Hacı Kazım’ın oğlu olan ben de okumak için Yozgat Erdoğan Akdağ Ortaokulu’yla başlayan serüvenim Ankara ve Trabzon’da devam etti. Eğitimimde emeği geçen öğretmenlerimin/hocalarımın burada isim vermeden ayrı ayrı ellerinden öpüyorum.
Hemşeri hemşeriyi gurbette kandırır sözünün aksine, Yozgatlı Yozgatlı’ya gurbette yardım eder diyorum. Nasıl mı? Şöyle anlatayım o halde:2011 yılında vatani görevimi yaptıktan sonra -Türkiye’de vergi gelirlerinin yaklaşık yarısının toplandığı- İstanbul’u tercih edip müfettiş olarak İstanbul’a geldim. İstanbul’da akrabalarım, köylülerim olmasına rağmen evime yakın kimse yoktu. Yozgat, Ankara ve Trabzon’da yaşamış biri için büyük bir şehir İstanbul… 
İşte böyle koca şehirde Yozgat Boğazlıyanlılar Derneği Başkanı Memiş bey ve yardımcısı Resul beyle tanışmamla İstanbul’daki yaşamım hareketlendi. Başkan bey bana derneğin ayda bir çeşitli konularda konuşmacı getirip bilgilendiklerini söyledi. Ayın başında 45.’si düzenlenen toplantıda ülkemizin önde gelen Altay tankı, Göktürk-2 uydusu, yerli 4x4 askeri jeep, Bora füzesi gibi milli ve yerli projelerinde yer alan bilim adamı ve akademisyenlerinden hemşerimiz Prof. Dr. Rahmi Güçlü’nün “ülkemizdeki teknolojik gelişmeler ve savunma sanayi projelerimiz” konulu çok yararlı sunumunu dinledik. Kendisine buradan teşekkürlerimi sunuyor başarıların devamını diliyorum.
Şuan federasyon yönetiminin mali, sosyal ve kültürel projelerinde yer alıyorum. Bu gibi yerlere    hemşericilik diye kişisel çıkar için gelmeyle benim de bir yardımım olabilir mi? diye gelmek arasında ince bir çizgi olduğunu düşünüyorum. Allah hepimizi iyiniyetli yardımlaşma çizgimizden ayırmasın diyorum.
Hamdolsun Yozgatlı kendine yakışanı yaptı. Birlik ve beraberlik içinde yola çıkılınca halledilemeyecek işin olmadığını gösterdi. İstanbul’da yapımına başlanan yükseköğrenim erkek yurdu ve kültür merkezimiz bu yıl faaliyetine başladı. Yapımında maddi ve manevi olarak emeği geçen hayırsever işadamlarımıza ve hemşerilerimize teşekkürlerimi iletiyorum. Yoz’una Yoz gatsınlar diliyorum.
2000’li yıllarda üniversitede öğrenciyken gezmek ve çalışmak için İstanbul’a yolum düştü. Sürekli göç alan İstanbul’u tıpkı yılda 4-5 sefer gittiğim Yozgat'ımetropolşehr-i İstanbul gibi olmasa bile değişmiş buldum. Tabiri caizse o eski halinden eser yok şimdi Yozgat’ın. Bununla şunu kastediyorum: 3-4 yılda çok şeylerin değiştiğini,Yozgat Belediye Başkanlığı tarafından Yozgat’ın tarihi yerlerin restorasyonu ile başlayan inşaatlarla her gittiğimde hayli farklı gördüğüm için diyorum. Sonrasında Yozgat Valiliği’nin yaptığı tanıtımlarla kültürel yerlerimizin civar illere de duyurulmasıyla başladı. Sarıkaya’da yer alan doğal termal suyun çıktığı tarihi Roma hamamı kaplıcaları, Sorgun Şahmuratlı köyündeki Kerkenez harabeleri ve 1991 senesinde rahmetli babamla üzüm satmaya gittiğimiz -adını Yozgat’ın saklı cenneti diye gazete haberleriyle duyuran- Aydıncık’a bağlı Kazankaya kanyonuyla adından söz ettirmeyi başarıyor. Hani Zaytung haberlerine konu olan Yozgat gibi olacaksın hiç değişmeyeceksinden, hayır! imkan olur ve bütçede verilen ödeneği tasarruflu bir şekilde harcarsan değişirim diye hareketlenerek cevap veren Bozok diyarına…
Buradaki köşemde sizlerle birlikte bir yemek yapacağız. Bu yemeğimizin adı vergi olmak üzere; bir kaşık maliyeyi, bir kaşık kültürü, gözümüzü yaşartsa da biraz doğrayacağımız ekonomi ve sonunda bir tutam sevgiyi -sosyalliği- serpiştireceğiz…
Öncelikle sormamız gereken soru şu; Vergi nedir? Devlet vergiyi niçin alır? Neden vergi hayatımızın her alanında yer alıyor ve vergisiz yaşam olmuyor? Vergiden kaçınmak (kaçırmak değil!) mümkün mü? Son çıkan vergi kanunları sosyal hayatımızı –ekonomimizi- nasıl etkiliyor? Vergisini eksik ödeyen veya hiç ödemeyene göre vergisini zamanında tam ödeyeni nasıl etkiliyor? Vergi piyasalarda dengeyi nasıl sağlıyor? Vergi piyasalarda rekabeti nasıl etkiliyor? Vergi almanın sınırları var mı? gibi sorulara bundan sonraki yazılarımda yanıt vermeye çalışacağım.
Anayasamızda; “herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere, mali gücüne göre vergi ödemekle yükümlüdür” der. Devletin ülkemizde yapılan harcamalara karşılık egemenlik hakkı olarak çalışandan, kazanandan, tasarruf edenden vb. aldığı paya vergi denir. 
Kimimize göre; ha canını almışsın ha malını; kimimize göre ise,kazancını vergi için devlet aldı mı boynumuz kıldan ince...
Napolyon’un dediği gibi dünyada önemli olan üç şey vardır; “para para para”…
Atasözümüz ise, “mal canın yongasıdır.” der.
Bana göre ise devlet için önemli olan üç şey vardır; “vergi vergivergi”. 
İşte bu üç şeyi elde etmek içinde üç şey olması lazım devletin; onlar da; “güven güven güven”.
Yani alınan vergilerin doğru yere harcanmasıdır; güven. 
Bu güveni sağlamak içinde üç şeye ihtiyacı var devletin; onlar da; “adalet, adalet adalet”
İşte bu adaleti de yerine getirebilmek için de üç şeye ihtiyaç duyuyoruz; “eğitim, eğitim eğitim”…
Verdiğimiz her vergi aslında bir fidan gibidir. Gelecekte çocuğumuz gibi büyüyüp eğitim ve meslek hayatına katkı olarak geri dönecek.
O zaman Vergi neydi? 
Vergi güvenmekti. Vergi yatırımdı. Vergi istihdamdı. Vergi kalkınmaydı. Vergi öğretmekti. Vergi eğitimdi. Vergi paylaşmaktı. Vergi değerli hemşerim sizin Yozgat Sonsöz gazetesini aldığınızda gazeteyi çıkarmaya çalışanların özverili çalışmasıydı. Vergi bir annenin çocuğuna duyduğu sevgiydi. Vergi bir çocuğun bayramlarda aldığı bayram harçlığı ile aldığı vişneli gazozun özel tüketim vergisiydi. Bir aşığınsevdiği için aldığı çiçeğin katma değer vergisiydi. Vergi bir babanın akşam evine ekmek götürebilmesiydi. Vergi devlet babaydı. Vergi vatanını tutkuyla canını verircesine sevmekti. Evetevet vergi emekti.Bu söylediklerimi sonraki yazımda örneklerle anlatmaya çalışacağım. 
Gelişmiş ve değişmiş bir Yozgat, büyük Türkiye ile mümkündür. O da borca faize gitmeyen yatırıma yönelen tasarruflu bütçeyle yani vergiyle olur. Onun için ne alırsanız alın son sözünüz vergi olsun. Ne söylerseniz söyleyin son sözünüz hep iyi olsun sağlıklı ve güvende kalın...     


 

MAKALEYE YORUM EKLEYİN

X

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen ziyaretçilere aittir.

X

Makaleye hiç yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın.

GÜNÜN MANŞETLERİ

FOTO GALERİ

Yozgat

Yozgat Haber

Yozgat Son Dakika

Yozgatspor